set 1
f. (set, --ting) 1. koymak, komak: Set it over there! Oraya koy! 2. tayin etmek, tespit etmek, saptamak: Have you set a date? Bir tarih tayin ettin mi? 3. (birine) (bir ödev) vermek. 4. (saati) ayarlamak. 5. (sofrayı) kurmak. 6. (kırık bir kemiğin uçlarını) yerine koyup sarmak; (kırık bir kemiğin uçları) (birbirine) kaynamak: Have you set the bone yet? Kemiğin uçlarını yerine koyup sardınız mı? The bone has set. Kemik kaynadı. 7. -e yol açmak: His remark set her to thinking. Onun lafı düşünmesine yol açtı. The tremor set the clock running. Sarsıntı saatin işlemesine yol açtı. 8. (reçel, pelte, muhallebi v.b.´ni) jöle kıvamına getirmek, koyulaştırmak; (reçel, pelte, muhallebi v.b.) jöle kıvamına gelmek, koyulaşmak. 9. (rengi) sabitleştirmek; (renk) sabitleşmek. 10. (dişi kuşu) kuluçkaya oturtmak; (dişi kuş) kuluçkaya yatmak. 11. (gökcismi) batmak. 12. matb. (harfleri) dizmek. 13. (ıslak saçı) bir şekle sokmak, sarmak; (saça) fön çekmek; (saç) şekle girmek. 14. in (kıymetli bir taşı) (bir yüzük v.b.´ne) takmak, oturtmak. 15. (meyve/tohum) vermek; (meyve/tohum) oluşup gelişmek. 16. (bir hikâye v.b.´ni) (belirli bir mekân ve zaman içinde) geçirmek. 17. (av köpeği) fermaya geçmek.